Bu sabah HDP milletvekillerine yönelik operasyon için Başbakanlığın ilgili biriminin yabancı basına yönelik yaptığı açıklamada iktidarın mazeret uydurmaya çalıştığı açıkça görülüyor: İfadeye gitmeyince böyle alınmaları normalmiş!
Bir gün önce de Adalet Bakanı Cumhuriyet gazetesi savcısının Fethullahçı olarak soruşturuluyor olmasına bula bula “talihsizlik” açıklamasını bulabildi.
İktidarın akademiye saldırısının da makul bir açıklaması yoktur. Rektör atama usulündeki seçim aksesuarı bir 12 Eylül icadıydı. AKP’ye o da fazla geldi.
Bu saldırganlığın özü AKP’nin toplumun bütün kesimlerini baskılamaktan başka çaresinin kalmamış olmasıdır. Baskıyı bir nebze azaltmaları halinde, zor bela tuttukları bütün iktidar mekanizmaları, devlet aygıtı, ekonomi, patronların kârları, Ortadoğu’ya saldıkları Ordu, hatta kendi partileri… hepsinin topluca çökeceği kesindir.
AKP vurdukça güçlenmiyor. Kaçınılmaz sonunu ötelemiş oluyor yalnızca.
Komünist Parti son olarak HDP’li milletvekilleri örneğinde olduğu gibi süregiden baskıcı uygulamaları şiddetle protesto etmekte, 15 Temmuz bahanesiyle cemaat yapılanmasıyla hiçbir ilgisi olmadığı halde mağdur durumuna itilen, işsiz bırakılan, hakları elinden alınan, görev yapması engellenen kesimlerle dayanışmaktadır.
Öte yandan bu gidişat AKP diktatörlüğü karşısında benimsenen uzlaşmacı muhalefet çizgisinin de çözülüşüdür. Faşist ve şeriatçı politikalar alenen sürdürülürken ulusalcı denen birilerinin liberal dedikleri rakiplerinden, bunları AKP’ye şikâyet ederek kurtulmayı tasarlamaları da bir memleket gerçeğidir. Ana muhalefet partisi kamudaki hukuksuz tasfiyeyi “ona değmiş buna değmemiş” diye ayıklamayı mücadele saymaktadır. Seçilmiş belediye başkanlarının yerine konan kuklaların seçilmiş belediye meclisleri tarafından kabul edilmesi ortada bir muhalefet var mı sorusunu gündeme getirmektedir. Belediye meclislerinin kayyumu hoş gördüğü bir ülkede TBMM’de de Anayasa komisyonu oluşturulabilmiştir. Demokrasi şampiyonu geçinen birileri emperyalist diplomasinin kirli koridorlarında şov yapmayı mücadele diye sunabilmektedir. Tamamı, Erdoğan’a çoktan teslim olduğu belgelenen liberal/ana akım medya ekranlarından davet beklemektedir, muhalefet yapmak için… Çöken bunların tamamıdır. Bugün Türkiye’de yaşananlar, emperyalist-kapitalist sistem içindeki çelişkilerin alabildiğine keskinleştiği bir döneme denk gelmektedir. AKP iktidarının tasarrufları bu çelişkiler merkeze konmaksızın ele alınamaz. Bilinmelidir ki, şu ya da bu sermaye grubu ya da emperyalist ülkenin himayesinde gelişen her tür “muhalefet” emekçi halka ihanettir ve AKP’ye kendisini “haklı” gösterme olanağı vermektedir. Toplumsal yaşamın her alanını terörize eden bombalı saldırılar için de aynısı söylenebilir. Bu düzen, siyaset kurumunu baştan aşağıya çürütmektedir.
Komünist Parti emeğiyle geçinen onurlu işçileri, bilim insanlarını, gerçek basın emekçilerini bu çürümüşlükten mutlak ve kesin olarak kopmaya çağırmaktadır.
AKP’nin şimdilik saldırmaya gücünün olduğu görülüyor. Ancak AKP gücü olduğu için değil, saldırmaya mahkûm olduğu için bunları yapmaktadır. Bu yolun çıkışı yoktur. Düzenin çıkışsızlığı emekçi halkımıza çıkartılmış bir davetiyedir.
Komünist Parti halkımızı mücadeleye, örgütlenmeye davet etmektedir.