10 Eylül 1920'de Bakü'de Türkiye'nin komünist partisi kurulmuştur.
Türkiye Komünist Partisi, kanlı bir savaşın ertesinde, yağmadan pay alma kavgasına tutulmuş sömürücülerin yakıp yıktığı bir dünyada, insanlığa umut veren bir devrimin yanıbaşında kuruluş kongresini yapmıştır.
Sovyet devriminin Asya'ya işçi iktidarının ideallerini yaymak için çabaladığı, “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanların” onlarca yıl sonra yeni bir dünya kurmak için bu sefer gerçek bir fırsatı yakaladığı, Avrupa ve Asya'da uluslararası bir karakter taşıyan Rus devriminin takipçisi hareketlerin hızla örgütlendiği bir dönemdir.
Rus, Azeri, Ermeni, Gürcü, Abhaz... Omuz omuza Rus Çarlığı'nın yıkıntıları arasından bir işçi devleti çıkarmaktadır.
Türkiye Komünist Partisi, bu heyecanın içine doğmuştur.
Yakın geçmişi ile pek çok benzerlikler taşıdığı Rus Çarlığı gibi Osmanlı İmparatorluğu da bir yıkımın içindedir. Ve bu yıkılış bir devrimle değil bir işgalle gelmektedir.
Türkiye Komünist Partisi, devrimle yıkılmayan çürümüş bir imparatorluğun işgal ve çürümeyle halkların başına yıkılacağını görenlerin kurduğu bir partidir.
Ve Türkiye Komünist Partisi, Türkiye devriminin partisidir.
Türkiye Komünist Partisi'ne can verenler, kuruluşu izleyen yıllarda parti için ter akıtanlar, bu topraklarda mutlu, aydınlık ve adaletli günlerin ancak bir sosyalist devrimle geleceğine inandıkları için bu kuruluşta yer almıştır.
Aradan geçen 96 yılda bu inanç hiç zayıflamadı.
Ve ona kuşkuyla bakanlar 96 yılda bundan fazlasını da gördüler.
Komünistler, eşitlik için çağırıyorlardı. Ülke bu çağrıya kulak tıkadığı ölçüde, eşitsizliklerin, büyük toplumsal uçurumların arttıkça arttığı bir yer oldu.
Komünistler, adalet için çağırıyorlardı. Bu çağrıyı duymazdan gelenler, bugün adalet saraylarında engizisyona çekiliyorlar.
Komünistler, yurtseverlik için çağırıyorlardı. Bağımsızlığı, egemenliği komünistlerin yanında değil de para babalarının gücünde arayanlar , bugün CIA destekli operasyonlara karşı Pentagon'dan, Pentagon'un operasyon timlerine karşı Rus oligarklarından medet ummayı tartışıyorlar.
Komünistler, bilimin aydınlattığı bir dünya için çağırıyorlardı. Komünistleri üniversitelerden, bilim ve sanat kurumlarından temizlemek için bin türlü oyun oynayan düzen güçleri, bugün hayvanat bahçesi müdürlüğünden bilim enstitüsü başkanlığına paraşütle inmiş olanlara emanet ettikleri “Cumhuriyet'in bilim kurumları"nın düştüğü hale yanıyorlar.
Komünistlerin oyunlarına kapatılmış köklü sanat kurumlarında şimdi Shakespeare de kapı dışarı ediliyor.
96 yıl önce bugün Türkiye Komünist Partisi kuruldu.
TKP'yi, ileri, çok ileri gitmeden ayakta durulamayacağını görenler kurdu.
Korkaklığın, tutuculuğun, hareketsizliğin ülkeyi ileri taşımak bir yana ayakta bile tutamayacağını bilenler kurdu.
Uçurumun eşiğine gelmiş bir ülkede “keşke”lerle, geçmişi özlemelerle, yaşananları geri döndürmeye çalışmakla kurtuluş gelmeyecek. TKP'yi bunu bilenler kurdu, bunu bilenler yaşatıyor.
Türkiye'nin hava kadar su kadar ihtiyaç duyduğu bu bilinç ve inançtır.
Türkiye Komünist Partisi, komünistlerin partisidir, ama tüm bir ülkenin yegâne umududur.
Türkiye Komünist Partisi, eşitliğin, özgürlüğün, emeğin ve adaletin hakim olacağı bir dünya için verilen mücadeledir.
96 yıl sonra ülkemizin ve dünyamızın aydınlık geleceğine umudumuz hiç eksilmedi.
96 yaşımız kutlu olsun. Nice nice yıllara.