Tüm dünyada kapitalist sistemin krizi derinleşiyor. Kapitalizmin her krizi, sisteme kendini yeniden yapılandırması için bir fırsat sunar. Bu düzen bugüne kadar ayakta kalmasını bu becerisine borçludur. Sistemin krizi ile çözülüşü arasında bir bağlantı elbette vardır ama bu bağlantı mutlak bir sebep sonuç ilişkisiyle açıklanamaz. Bağlantı, krizin sisteme dışarıdan vuracağı darbe ile bu düzenin sonunu getirecek olan işçi sınıfına bu olanağı vermesiyle kurulabilir ancak.
Dünyada düzenin krizi derinleşirken bu krize solun bakacağı yer de tam burasıdır. ABD'nin başkanlık koltuğuna Trump'ın oturmasını dünyanın sonu gelmiş gibi yorumlayanların görmediği noktanın da bu olması rastlantı değil elbette...
Bu düzenin sorunlarının bu düzenin içinde çözülebileceğine dair inanç insanlığı hiç durmadan kemiriyor. Trump'ın diğer başkan adayı Clinton'dan daha korkutucu görülmesinin başka açıklaması yok.
Dünyayı böyle yorumlayanların sürekli hayal kırıklığına uğraması kaçınılmaz oysa.
Çünkü, bu yaklaşımla Trump'ın alternatifi Clinton... Çünkü, geleceğe dair hiçbir umudun olmadığı noktada var olan rezilliğin korunmasına bile razılar... Çünkü, krize bir olanaklar düzlemi olarak bakmadıkları için yalnızca felaket senaryoları yazmak onlar için en kolayı...
Sorun bardağın dolu tarafını görmekle ilgili değil. Trump'ın zaferinin sevinilecek bir tarafı olmadığı ortadadır. Ama kazanan Hillary Clinton olsaydı mutlu olmasa da rahatlayacak bir düşünce tarzının kabul edilir bir tarafı var mı?
Kapitalizmin krizi derinleşirken, tüm dünyada kitleler korku ve telaşla ellerinde ne varsa ona sarılmayı tercih ediyorlar. Kriz, sosyalizm fikrinin eski gücünden uzak olduğu bugün, insanları düzen dışı arayışlara değil, düzenin onlara sağladığını düşündükleri olanakları korumaya doğru itiyor.
Geniş emekçi kesimler, bu orta sınıf refleksine mahkûmmuş gibi hareket ediyor ve Türkiyeli bir emekçi dahi Trump'ın zaferiyle AKP'nin otoriter uygulamalarını yan yana koyup paniğe kapılabiliyor.
Trump'ın başkanlığıyla, dünyanın başka yerlerindeki gelişmeleri, örneğin Türkiye kapitalizminin yönelimlerini yan yana getirerek yapılan derin görünümlü analizlerden, dünyanın ya da Türkiye'nin geleceğine dair bir umut çıkmıyor. Çünkü bu analizlerde işçi sınıfının esamesi okunmuyor.
Oysa dünyada da Türkiye'de de, işçi sınıfını merkeze koymayan bir yaklaşımın insanlığa umut verme şansı yoktur.
Kriz, devrimci olanaklar açısından bakılmadığı sürece, açık ki bir felaketler zinciridir. Karanlık bir tablodur.
Bu zinciri kırmanın, karanlığın içinde aydınlığı aramanın tek yolu, bu düzeni toptan çöpe atacak bir düşünme sistemidir. Bu düşünce sisteminin merkezinde doğal olarak düzenin sürmesinden hiçbir yarar sağlamayacak, tarihsel çıkarları bu düzeni tarihin çöplüğüne göndermekte yatan işçi sınıfı duracaktır.
İşçi sınıfı yoksa umut yok...
Avrupa Birliği'nin krizi, Rusya'nın emperyal arayışları, ABD'deki başkanlık seçimleri, Erdoğan ve AKP'nin Türkiye macerası... Nereye bakarsanız bakın, bu düzen yıkılana kadar pislik üretmeye devam edecek. Düzenin içinde kalan her arayış da bu pisliğin değirmenine su taşıyacak.
Umutsuzluğun sebebi düzenin içinde kalmak.
Yeni bir dünya kurulana dek bize rahat yok...
Başka bir alem istemeden umut yok...
Komünist Parti Merkez Komitesi