Alman parlamentosunun Ermeni soykırımını tanıyan kararının yarattığı söylenen “infialin” sınırlarını Türkiye kapitalizminin ihtiyaçları çizer. AKP’nin tepkisi yalandır, çünkü Türkiye kapitalizmi en fazla Almanya’ya bağımlıdır. İktidarın dünya kapitalizmiyle ve Almanya’yla ticari, ekonomik, askeri ilişkilerini sorgulaması imkânsızdır.
Demek ki, Alman kararı bu iktidar için akılsızlaştırıcı, milliyetçi, şoven bir demagojiye gaz verme vesilesidir. AKP’nin ihtiyaç duyduğu bir oyuncaktır soykırım gündemi.
Soykırım kavramının üstünde ise bu kadar fırtına kopartılması saçmadır. Ermeni halkımıza karşı açıkça insanlık suçu işlenmiştir ve bizim açımızdan önemli olan budur. Ermeni halkımızın katledilmesi, sürülmesi, tasfiyesi analiz edilmeli, toplumsal bilince çıkarılmalı ve hesap sorulmalıdır. Analiz, bilinç ve hesap, sınıfsaldır.
Çünkü Osmanlı’da, çoğu başka yerde olduğu gibi, dinsel gruplar arasında yaşanan modern zamanlara ait çatışmalar doğrudan ekonomik köklere sahip, sınıfsal çelişkilerdir.
19. yüzyıl sonlarında Ermeni sorunu bir toprak sorunu olarak patlak vermiştir. Toprağın ve servetin el değiştirmesi milliyetçilikten kaynaklanmamış, tersine sınıfsal mücadeleye milliyetçilik giydirilmiştir.
Osmanlı sermaye sınıfının diğer gayrimüslim unsurları gibi Ermeni sermaye sahipleri de, çok acelesi olan bir yeni burjuvazi yaratma projesinin parçası olarak tasfiye edilmişlerdir. Bu işlem basit biçimde Ermeni zenginlerin mallarına el koyarak yapılamazdı. Servetin el değiştirmesi milliyetçilikle örtülmüş, bu alçakça yolla operasyona kitle desteği sağlanmıştır.
Alt üst oluşlar yaşayan ve kendi içinden sayısız fay hattı geçen Osmanlı’nın tasfiyesinin de emperyalistler ve sömürgeciler tarafından gündeme alınmaması düşünülemezdi. Kültürel farkların kendisi kavga nedeni değildir. Ama kültürel farklar kolaylıkla baskı politikalarının aleti haline getirilebilir. Bütün büyük dünya güçleri Osmanlı toplumunun iç gerilimlerine el atmakta gecikmemişler ve Meşrutiyetin demokratikleşme çağrısı kısa süre içinde parçalanmaya evrilmiştir. Ermeni sorunu sınıfsaldır ve bir uluslararası sorun haline getirilmesi emperyalizmin “Doğu’nun” yani bölgemizin yeniden bölüşülmesi planının bir öğesidir.
Ermenileri katledenler bilinçli veya bilinçsiz olarak topraklarını genişletmeye çalışan mülk sahibi sınıflara, ilksel sermaye birikimini hızlandırmak isteyen kapitalistlere, bölgenin doğal kaynaklarına göz diken ve stratejik koz toplama arayışına giren emperyalistlere hizmet etmişlerdir. Irkçı, şoven yargılar bunların örtüsüdür.
Onyıllardır emperyalistler kendilerini suçluların arasından ustaca sıyırıyor ve inanılmaz bir utanmazlıkla soykırımın tanınması argümanını yeni bir manipülasyon aracı haline getirmiş bulunuyorlar. Süreklilik kazanan bu müdahale, Almanya örneğinde bizzat tehcir ve soykırım uygulamalarının planlayıcı akıl hocasının dönemin emperyalist Alman devleti olduğunu gölgede bırakmaya yarar.
Bu tür müdahaleler, emperyalizme karşı mücadele yoluyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni itibarsızlaştırmaya, halkımızın yeni bir ülke ve gelecek kurma umudunu boşa düşürmeye yöneliktir. Bağımsızlık savaşına değil soykırım(lar)a dayanan bir ülke elbette gayrimeşrudur. Dolayısıyla bu bir yeniden sömürgeleştirme baskısının parçası haline gelmiştir.
Öte yandan bu tablo Türkiye’de ırkçı ve dinci şovenizme hayat suyu olarak işlev görmekte, halkların birbirine düşmanlaştırılmasını şiddetlendirerek gericiliğe yardımcı olmaktadır. Şovenizm, topraklarımızın tartışmasız en büyük acısına maruz kalan, en büyük felaketi yaşayan Ermenilere yönelik düşmanlık üretmeye devam etmektedir.
Konu tarihe havale edilemez, çünkü sonuçları canlıdır! Tarihsel meşruiyeti sorgulanması gereken ülkemiz ve halkımız değil, temelleri kanın içine atılan kapitalizmdir. Halklarımızın kırdırılmasını “projelendiren” emperyalizmdir gayrimeşru olan!
Hesap sorulmalıdır. Topraklarımızın en eski sakinlerinden olan bir halkın tasfiyesinin hesabı sorulmalıdır. Emperyalizme karşı en eski kurtuluş savaşlarından birini veren halkımızın itibarsızlaştırılmasına yönelik girişimlerden hesap sorulmalıdır. Bu hesap halklarımız tarafından kol kola, omuz omuza sorulmalıdır.
8 Haziran 2016
Komünist Parti
Merkez Komite