Ülkenin yeni bir kurtuluşa ihtiyacı vardır. Bilinmelidir ki, bu kurtuluş sömürücü, asalak, gerici, çürüyen sınıftan kurtuluştur. Bu ülke ancak o zaman yeniden haklı ve meşru bir zemine, bağımsızlığa kavuşur, insanların eşit ve özgür olacağı bir düzen kurulur.
Ve o ülkede 30 Ağustoslar güle oynaya, “bizim tarihimizde bu mücadeleler de var” denerek kutlanır.
30 AĞUSTOSLARI GÜLE OYNAYA KUTLAYACAĞIZ
30 Ağustos 1922, Anadolu’da emperyalist işgale karşı verilen bir büyük mücadelenin nihai ve belirleyici dönemeçlerinden biridir.
Bu mücadeleyi büyük yapan, haklı ve meşru olmasıdır. Hatırlayalım, 1914-1918 arasında iki emperyalist kamp dünyayı paylaşmak için birbirinin üzerine atılmış, milyonlarca insan büyük tekellerin bu kanlı hesaplaşmasında hayatını kaybetmiş, insanlık büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmıştı.
Galipler hiçbir şekilde haklı değildi, bu yıkımdan en az kaybeden taraf kadar sorumluydular ama adaletsiz bir dünyayı yeniden şekillendirmek, hammadde kaynaklarını, pazarları ellerinde tutmak, yoksul ulusları köleleştirme hakkını kendilerinde görmektelerdi.
Savaşa aptalca hayallerle giren, ömrünü tüketmiş Osmanlı İmparatorluğu bu boğazlaşmada yenilen taraftaydı ve artık tarih sahnesinden çekiliyordu. Boşluğu İngiltere, Fransa, İtalya, ABD gibi güçlü emperyalist ülkeler ve onların peşine takılan Yunanistan gibi devletler dolduracaktı. İşgal böyle başladı.
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının öncülüğünde yürütülen kurtuluş mücadelesi, emperyalist işgal ve projelere karşı olduğu için haklı, meşru bir mücadeleydi. Bu mücadele, 1917’de dünya emekçilerinin, ezilenlerin büyük umudu haline gelen Rus Sosyalist Devrimi ile aynı safta olduğu için büyük bir tarihsel değer taşıyordu. En önemlisi, bu mücadele, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir karikatürünü yaşatmak için değil, yüzünü ileriye dönmüş bir anlayışın egemenliğindeydi.
Türkiye Cumhuriyeti böyle ortaya çıktı. Haklı ve meşru bir zeminde.
30 Ağustos’u yaratan herkese selam olsun!
Bunu demek borcumuzdur. Ancak yetmez. Şu soru yanıtlanmalıdır: Bugün nasıl oluyor da, 1919’da başlayan, 1922’de, 1923’te ve daha sonraki yıllarda muzaffer hale gelen devrimci dönüşümlerden geriye Yeni Osmanlı zorlamaları, ardı ardına gelen karşı-devrimci hamleler ve bir kez daha uluslararası tekellerin oyun ve rekabet alanı haline gelen bir ülke kaldı? Nasıl oluyor da 30 Ağustos’u unutmak, ondan kurtulmak isteyenler bugün ülkenin kaderini elinde tutmakta?
Suçlu Fethullah Gülen değildir. Suçlu Tayyip Erdoğan değildir. Suçlu AKP ya da başka bir hükümet değildir. Onların bu tarihsel suçu tek başlarına taşıyabilecek güç ve aklı bulunmamaktadır.
Suçlu, bu ülkenin egemen sınıfları; patronlar, sermayedarlardır. Haklı ve meşru temelleri olan Türkiye Cumhuriyeti, giderek güçlenen kapitalist sınıfın kâr hırsı karşılansın diye adaletsiz, baskıcı, gerici, Amerikancı bir ülkeye dönüşmüştür. Özalları, Demirelleri, Gülenleri, Erdoğanları ve diğerlerini bu sınıfın ihtiyaçları yaratmıştır.
Ülkenin yeni bir kurtuluşa ihtiyacı vardır. Bilinmelidir ki, bu kurtuluş sömürücü, asalak, gerici, çürüyen sınıftan kurtuluştur. Bu ülke ancak o zaman yeniden haklı ve meşru bir zemine, bağımsızlığa kavuşur, insanların eşit ve özgür olacağı bir düzen kurulur.
Ve o ülkede 30 Ağustoslar güle oynaya, “bizim tarihimizde bu mücadeleler de var” denerek kutlanır.
Komünist Parti
Merkez Komite